TÜYLERİ DİKEN DİKEN EDENLER







Bu kategorimizde, dinlediğim zaman içimde hüzünden daha çok farklı hisler barındıran, tabiri caizse tüylerimi diken diken eden şarkılardan bahsedeceğim.

İlk sırayı alan şarkım ise Lake of Tears adlı gruptan: To Blossom Blue..
Tür: Metal
Lake of Tears kimdir, kimlerdendir, neler yapar?










Lake of Tears, İsveçli bir progressive, gothic, doom metal grubu.

Bu grup ile tanışmam ilk olarak bu şarkılarını dinlemem ile oldu. Onların anlatmaya çalıştığı hüzün beni de sardı şarkıyı dinlerken. Sonrasında da arkası geldi zaten; dinlemeye, dinledikçe anlamaya devam ettim onları.



Aslında, dağılmanın eşiğinden dönen bir gruptan bahsediyorum. Üyeler arasındaki anlaşmazlık her ne kadar grubun varlığını tehlikeye atsa da tekrar bağlanmayı başarabilmişler. Tabi bu süre zarfında birden fazla üye değişikliği olmuş. Bu değişikliğin bir diğer nedeni de grubun  üyelerinden Jonas Eriksson'u üzücü bir şekilde kaybetmeleriymiş. 


Grup üyelerine göz attığımızda şu an güncel olarak dört kişilik bir gruptan bahsedebiliriz:





































On parmağında on marifet olan bu adamın  dikkatimi çeken bir özelliği;  neredeyse bütün konserlerine, kafasında  mantar desenli renkli şapkalarla çıkması...


                       





                                                                                 
                                                        Mikael Larsson - Elektro gitar





Joan Oudhuis - Baterist

johan oud huis ile ilgili görsel sonucu




Çok içli bakıyor be... Trampetin sesi normalde insanlara coşku verir ama kendisi bu şarkı ile beni alıp başka yerlere götürmüyor değil...


Fredrik  Jordanius - Bas gitar-vokal


fredrik jordanius ile ilgili görsel sonucu

















Gelelim şarkımıza;

"To Blossom Blue"

I'm bleeding in ways of the tire burned 
I'm crying in ways of the nightbird 
No more is there one to lay by my s de 
I'm straying in nightmares all the time 

A little something i know 
A little somewhere i go rem nds me of you 

To blossom blue is to blossom without you 


Her ne kadar unutulmayan bir aşkın mısralara dökülüşünü dinlesem de; yalnızlık var bu şarkıda. Sanki yabancı bir yere gidildiğinde yaşanan bir korku, bir irkilme var ve bu irkilme öyle bir sarıyor ki insanı, sanki hiç geri dönemeyecek olmak telaşlandırıyor gideni. Dediğim gibi şarkıyı yazan kişi kendi yaşadıklarını dile getirmiş olsa da dinleyicilerde farklı anlamlarda var olur. Bu yüzden, ben dinlerken kaybedilen bir aşktan ziyade, pişmanlık ve korkuyla harmanlanmış bir insan çiziyorum zihnime...

I'm breaking but i cannot bear to 
I'm staring but i cannot see you 
For no more are you to lay by my side 
I'm weeping no more then this second time 

A little something i know 
A little somewhere i go 
Where the sweet waters flow reminds me of you 

To blossom blue is to blossom without you 


Hem zamana, hem aşka, hem de yalnızlığa olan sitem, bunlardan duyulan endişe, korku ve üzüntü; hepsi bir arada bu şarkıda.

Benim şarkıda en sevdiğim yerlerden biri mızıka kullanılmış olması. Kulağa o kadar hoş geliyor ki; eskiler canlanıyor gözümde sanki. Nasıl desem, çocukluk anıları, eski anılara duyulan özlem... Daha nasıl anlatılır inanın bilmiyorum, anlatamıyorum yeterince hissettiklerimi; yazıya dökemiyorum. 

Mızıka dışında, şarkının sonunda uzun gibi görünen ama hemencecik bitiveren bir solo var.  Adamlar öyle bir solo yapmış ki, o kadar başarılı ki... Hislerini dökmüşler melodilere. Nostaljik bir keman sesi var bu soloda. Arka planda ise çatırdayan bir ateşin sesi. İkisi öyle güzel bir uyum sağlamış ki birbiriyle, duygulanmadan edemiyor insan. O an anlaşılıyor işte hissedilen yalnızlık, özlem, endişe, ya da her ne hissedilirse işte...


























Dinleyin, bir de siz karar verin derim ben...











Kaynak: Vikipedi, "Lake of Tears", son güncelleme: 21 Ekim, 2017







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder